Orta Avrupa Gezisinde İlk Durak Berlin

    2 Comments

    Berlin 

    Orta Avrupa gezisinde ilk durak Berlin oldu. Almanya’nın başkenti olan Berlin, ”bataklık” anlamına geliyor. Daha önceden Prusya’ya da başkentlik yapan şehir, 1989’da Berlin Duvarının yıkılmasından sonra yeniden doğmuş ve yaşamaya başlamış. Gerek kültürel imkanları, gerekse gece hayatı ve festivalleriyle keyif verici bir şehir. Spree Nehri ve Havel Nehri’nin birleştiği yerde olan şehrin her tarafı kanallar ve köprülerle dolu. Spree Nehri üzerinde tekne gezileri de yapılıyor. Bu arada bilinenlerin aksine Berlin, Almanya’nın en yeşil kentiymiş ve Venedik’ten daha fazla köprüye, Amsterdam’dan daha fazla kanala sahipmiş.

    Biz de gece Sabiha Gökçen’den hareketle sabaha karşı Berlin Schönefeld Havaalanına indik.  Bu havaalanı Berlin’in 2 büyük havaalanından birisi, ama merkezin oldukça dışında uzak bir havaalanı. Pasaport geçişi, bavul bekleme derken, havaalanı otobüsü, metro ile kalacağımız yere saat 04:00 gibi ancak gelebildik. Doğal olarak hemen yattık ve birkaç saat uyuduk. 

    Berlin 1.gün

    Konakladığımız yer Berlin’in merkezi yeri olan Mitte bölgesinde Oranienburger Straße’de. Eskiden Yahudi mahallesi olan Mitte bölgesi, şehrin en hareketli, merkezi ve popüler kısmı. Zaten Mitte de, anlam olarak ”orta, merkez” anlamına geliyor. Biraz dinlenip kahvaltı da yaptıktan sonra sıkı sıkı giyinip, Berlin’de gezilecek yerler için karlı sokaklara çıktık.

      

    Berlin’de gezilecek yerler

    Oranienburger Strasse Synagogue – Neue Sinagogu ( Yeni Sinagog )Kaldığımız yere yürüme mesafesindeydi. Sinagog, Yahudi cemaatinin ana sinagogu ve Magribi stiliyle El Hamra Sarayına benziyor. 19. yüzyılın ikinci yarısının da önemli mimari eserlerindendir. Oranienburger Straße’ye bakan sinagogun ön yüzü üzerinde renkli cam tuğlalarla zengin bir şekilde süslenmiş. Sinagogun altın kaplama kirişli kubbesi göz alıyor. 3000 koltuklu bu sinagog Almanya’da zamanının en büyük sinagoguymuş.

     

    Önce Pariser Meydanı’na ( Pariser Platz ) geçtik, daha önceden adı Viereck olan meydan, Prusya kuvvetlerinin Paris’i işgal etmesi ve Napolyon’u yenmesinin anısına değiştirilerek Pariser adını almış.

    Brandenburg Kapısı

    Buradan  Berlin’in sembollerinden olan Brandenburg Kapısı’na ( Brandenburger Tor ) geldik. Brandenburg Kapısı , altı giriş kapısına ve altı çıkış kapısına sahipmiş. Sütunlar, toplam beş yol oluşturup, vatandaşların sadece dıştaki iki kapıyı kullanma hakları varmış. Ortadaki yol ise kraliyete ve önemli trafik geçişlerine ayrılırmış. Kapı, en üstünde buluan ( Quadriga) dört atlı arabası heykeli ile çok heybetli duruyor. Heykelde, Roma’nın Zafer Tanrıçası Victoria, dört atlı bir savaş arabasını sürüyor.

    Napolyon, 1806’dan sonra,  Prusya’yı yenince Quadriga’yı yerinden söktürüp ve Paris’e götürmüş. 1814 yılında ise, Prusyalı General Ernst von Pfuel, Napolyon’u yenip Paris’i ele geçirince Quadriga’yı geri almış ve Berlin’e geri getirmiş. Quadriga’daki zeytin dalı da, demir haç ile değiştirilmiş. Şehrin en önemli sembollerinden olan kapı şehrin bölünmesinin ve yeniden birleşmesinin sembolü.  1961 yılına kadar Doğu ve Batı Berlin’dekiler bu kapıdan rahatça geçerken, Berlin Duvarının dikilmesiyle bağlantı kesilmiş. O zamanlar Berlin’in bölünmüşlük sembolü olan kapı, duvarın yıkılmasıyla birleşmenin ve özgürlüğün simgesi, dolayısıyla da Berlin’in sembolü olmuş. Kapının etrafında bulunan  renkli kişiliklerine bürünenler, kendilerini ünlülere benzeten kişiler var, bunlarla küçük bir ücret karşılığı fotoğraf çektirebilirsiniz.

    Zafer Anıtı

    Brandenburg Kapısı’na 1km kadar uzaklıkta Zafer Anıtı ( Siegessaule ) bulunuyor. 1939 yılında anıtın yeri değiştirilip şimdiki yerine koyulmuş. Prusya’nın Danimarka’ya karşı kazandığı zaferi simgeleyen anıt 70m yüksekliğinde ve tepesinde küçük bir teras var. En tepede ise bütün ihtişamıyla 8,3m yüksekliğinde ve 35 ton ağırlığında olan Zafer Tanrıçası Victoria’nın bronzdan yapılmış heykeli bulunuyor.

     

    Buradan da Postdamer Platz’a geçtik.

    Alexanderplatz

    Berlin’de gezerken her yerden görebildiğimiz ve yönümüzü bulmamıza yardımcı olan Televizyon Kulesi ( Fernsehturm) Alexanderplatz civarında yer alıyor. Biz seyredemedik ama, 368m olan kuleden şehri seyredebilirsiniz.

    Berliner Dom ( Berlin Katedrali )Kulenin hemen yakınında da bulunuyor. Protestanlara ait  barok stilde bir katedral, ama içinde hiçbir zaman piskopos yaşamadığı için gerçek anlamda bir katedral değil.

     

    Parlamento Binası ( Reichstag ), Berlin’in en ünlü binalarından ve halen Alman Parlamentosuna da evsahipliği yapıyor. Binanın tepesindeki cam kubbeden manzarayı izlemek ve çıkmak için önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Parlamento Binasından çıkıldığında, yol boyunca devam edince önümüze Savaş Anıtı ( Soviet War Memoria ) çıkıyor . Sovyetler, 2.Dünya Savaşının sona ermesinin ardından Berlin Savaşında hayatını kaybeden 80.000 Kızıl Ordu askerini anmak için 3 savaş anıtı dikiyor. Bu anıtlar aynı zamanda askerlerin gömüldükleri mezarlıklar. Buradaki  zafer anıtı,  Berlin’in İngiltere hakimiyetindeki bölgesinde yapılan 1945’deki savaşta hayatını kaybeden 5.000  Kızıl Ordu askerini anmak için yapılan son savaş anıtı.

    Böylece Berlin’deki ilk günümüzde çok dolaşınca oldukça yorulduk, biraz dinlendikten sonra akşam tekrar dışarı çıktık. Berlin’in sembolü olan ayıyı görünce bir kare fotoğraf almamak olmazdı. Gece sokakları biraz arşınlayalım dedik, soğuk da sanki biraz kırılmış gibiydi. Sonrada herkesin elinde biraları görünce  pek canımız çekti ve tabii ki almadan yapamadık. Yarın Berlin’i gezmeye devam edeceğiz.

    Berlin’de 2.gün gezmeye devam

    Bugün Berlin’de 2.gün ve gezmeye devam diyerek, kahvaltı sonrası, yine Berlin sokaklarındayız. Bugün programda müzeler ve dün gezemediğimiz yerler var. İnsan sağlık camiasından olunca dayanamıyor ve yol üzerinde tarihi dokusu bozulmamış hastaneyi görünce hemen kareliyor.

    Bugünkü ilk durağımız, Berlin Duvar Anıtı. Doğu ve Batı Almanya’yı ayırmak için, Doğu Almanya Meclisinin kararıyla bir gecede örülen ve 46 km uzunluğunda olan duvar. 9 Kasım 1989’da duvarın kaldırılma kararıyla yıkılması büyük sevinç yarattı. Duvarın bazı kesitleri anıtsal olarak yerinde duruyor. Duvarın parçalarının bir kısmı açık hava müzesi halinde sergileniyor.

    Französischer Dom (Fransız Katedrali), kilise binasının hemen bitişiğine kiliseye ismini kazandıran kubbeli kule inşa edilmiş. Kule teknik olarak kilisenin bir parçası değil. Kilise ile kule arasında bir geçiş yok, çünkü iki yapının arazi sahipleri farklıymış. Bu kilisenin içinde de bir psikopos yaşamadığından gerçek bir katedral değil. Ziyaretçilere açık olan kubbeli kule, Berlin’in panaromik bir manzarasını sunmaktadır.

     

    Müzeler

    Altes Museum ( Eski Müze ), Prusya Kraliyet Ailesinin sanat koleksiyonunu sergilemek amaçlı inşa edilmiş ve de 1845 yılına kadar Kraliyet Müzesi olarak adlandırılmış.

    Bode Müzesi, Müzeler Adası denilen bölgede bulunan ve tarihi koruma altında olan bir binadır. Müze 1904 yılında tamamlanmıştır. Orijinal olarak Kaiser-Friedrich-Müzesi olarak kurulsa da daha sonra Wilhelm von Belde’nin onuruna bu isim değiştirilmiş, 1997’de bakım için kapanan müze 2006 yılında yeniden açılmıştır.

     

    Müzeler Adasındaki , Palace Bridge üzerindeki heykeller tarihi yapılarla tam bir uyum içinde. Köprü yürüyerek geçildiğinde Alman Tarih Müzesi’ne ( Deutsches Historisches Museum ) geliniyor.

    Savaş ve şiddet kurbanlarına ithafen yapılan heykel…

    Ve Bergama Müzesi ( Pergamon Museum ), Berlin’in en meşhur müzesidir. Alman arkeologlar tarafından Bergama’dan alınıp getirilen Zeus Altarı ve Babil’in İştar Kapısı burada sergileniyor.

    Kaiser  Wilhelm Kilisesi ( Kaiser  Wilhelm Gedachtnis Kirche ), Berlin’in en önemli sembollerinden birisi. ( Kaiser Wilhelm II tarafından 1905’de yaptırılmış. Savaşta büyük hasar gören kilisenin onarımı 18 yıl sürmüş ve 1933’de tamamlanmış. Kilise içinde muhteşem bir org bulunuyor.

    Bugün Berlin’de son günümüzdü. Bu şehirden çok keyif aldık ve ama yetmedi, tadı damağımızda kaldı. Gezilecek, görülecek daha ek çok yer var, ama maalesef günümüz sınırlı. Berlin’i gecesiyle bitirelim, biralarına da haksızlık etmeyelim dedik ve dışarı çıkınca bir barda oturup değişik Berlin biralarının tadına baktık.

    Yarın sabahtan da trenle Dresden’e geçeceğiz, gün içinde Dresden’i gezip akşama da Prag’a geçeceğiz.

    2 Responses to “Orta Avrupa Gezisinde İlk Durak Berlin”

    1. gezi budur. gezginse tam sensin. ellerine sağlık. keyifle okuyorum.
      ileride toplamından bir seyahat kitabı çıkacağından eminim.
      sevgiler.

    Bir cevap yazın

    Translate »
    %d blogcu bunu beğendi: