Nepal’in kültür şehri Bhaktapur
Bhaktapur
Katmandu’ya 15 km uzaklıktaki, adeta bir açık hava müzesi olan Bhaktapur, Nepal’in kültür şehri olarak nitelendiriliyor. Dindarların şehri diye de bilinen Bhaktapur, UNESCO’nun koruma altına aldığı kültür mirasları listesinde ise, dünyada en çok eseri bünyesinde barındıran şehir ünvanına sahip. Depremde büyük hasar görmesine rağmen, yardım beklemeden hızla toparlanma çabasına giren şehirde, heryerde restorasyon çalışmaları yapılıyor.
Nasıl gidilir?
Taksiyle ya da otobüsle gidebilirsiniz. Otobüsle gidecekseniz, otobüsler Ratna Park otobüs garından kalkıyor. Yol ücreti kişi başı 25Rs. Yol 15 km kadar olmasına rağmen, dur kalklar ve trafikten dolayı 1,5 saat kadar sürüyor. Otobüsten iner inmez şehrin girişi sol tarafta, yani bilet alacağınız yer.
Bhaktapur Durbar Square
Araçtan indiğiniz yerin sol tarafında şehre giriş ücretini ödeyeceğiniz gişe bulunuyor. Giriş kişi başı 1500Rs ya da 15$, yanınızda yeterli rupi yoksa dolar da alıyorlar, biz öyle yaptık. Biletinizle beraber şehrin haritasını da veriyorlar, ayrıca resimlerle gezilecek yerler hakkında kısa anlatımlar da var.
Depremde hasar görmüş görüntüsüyle kendine has sakin, dingin, küçük ama güzel bir kasaba havası var. Dar sokaklar, samimi ve gülümseyen insanlar, bolca tarih ile sevimli bir şehir. Kapıdan girdikten sonra şehrin sokaklarında ilerleyerek Durbar Meydanına doğru gidiyoruz. Sağlı sollu heryerde tahta oymacılığı örneklerinin sergilendiği binalar, dükkanlar arasında ilerliyoruz.
Bhairab ve Ugrachandi Heykelleri
Bhairab heykeli ise 12 kollu, Ugrachandi ise 18 kollu ve şeytanı öldürür şekilde gösteriliyor. Bu durum bilgeliğin cehalete karşı olan zaferini simgeleliyor. Şaşırtıcı olan, bu heykelleri yaptıktan sonra heykeltraş, büyük bir emekle yaptığı heykellerin lanetinden korunmak için kendi ellerini kesmiş.
Meydandan görüntüler…
Golden Gate and 55 Windows Palace ( Altın Kapı ve 55 Pencere Sarayı )
Sarayın kapısının üstünde 10 kollu 4 kafalı Paleju Figürü bulunuyor.
Pencereler önünde düğün günü çekimi yapılıyordu, çekimi yapılanlanlardan birisi…
Kapıdan girdikten sonra yılanlı kral havuzuna varılıyor. Hindu olmayanlar sadece yılanlı havuza kadar girebiliyorlar, ötesine giremiyorlar. Havuzun suyu, timsah şeklindeki şeytan figüründen çıkan, keçi kafasından akmaktadır.
Büyük Çan
Paleju’ya halkın şikayetlerini bildirmek için kullanılıyormuş. Yanında küçük havlama çanı bulunuyor. Çan çalarken köpeklerin uluduğu söyleniyor.
National Art Gallery ( Ulusal Sanat Galerisi )
Galerinin girişinde kapının iki tarafında Hannuman, Vişnu ve aslan reankarnasyonunun heykelleri bulunuyor.
Ve meydandan kareler…
Tapınaklar, tapınaklardaki heykeller, hepsi ayrı güzel… Bazen illaki fotoğraf karesinde olmak isteyenler de olabiliyor…
Taumadhi Square
Taumadhi şehrin diğer önemli meydanı. Meydanda, Nytapola Tapınağı, hemen yanında Bhairabnath Tapınağı ve karşısında Tilmahadev Narayan Tapınağı gibi pekçok yapı var. İlerisinde de çömlekçiler meyanına çıkılıyor.
Nytapola Tapınağı
Nytapola Tapınağı, 5 katlı yapısıyla vadideki en yüksek pagoda tapınağıymış. Tapınağın merdivenlerinde sağlı sollu koruyucular var. Birinci merdivende, güreşçi Jayamel ve Phattu bulunuyor. Her birinin 10 adam gücünde olduğuna inanılıyor. yukarıya doğru çıktıkça, koruyucu hayvanlardan 2 fil, 2 aslan, 2 ejderha ve en son ise iki tanrıça bulunuyor. Her birinin bir altındaki koruyucudan 10 kat daha güçlü olduğuna inanılıyor.
Dattatraya Square ( Meydanı )
Açık hava müzesi gibi olan meydandaki evler hala kullanılmaktadır, sokakları ise oldukça hareketli ve canlıdır.
Meydandaki ilk gözümüze çarpan Wakupati Narayan Tapınağı oluyor. İçeriye girip gezerken, bu küçük tapınakta içeride yaşayanların da olduğunu görüyoruz, eski zamanlardan kalma çıkrıkla yün eğiren teyzemiz.
En önemli yapısı Dattatraya Tapınağıdır ve bu yapının tek bir ağaçtan yapıldığı sanılmaktadır. Diğer yapıları, tahta oymacılığı müzesi ve taleju tapınağıdır.
Çömlekçiler ( Pottery )Meydanı
Bizim en keyifle dolaştığımız meydan oldu. Aslında 2 meydan bulunuyor. Çömlekeri görünce tamam meydana geldik diyorsunuz. Tüm çömlekçilerin bulunduğu geniş bir alan.
Bir tarafta çömleklerin çamuru, hamur gibi yoğruluyor. Makinelerde şekil veriliyor.
Bir tarafta yapılan çömleklere işleme yapanlar, kulp takanlar. Fırnlanması için fırınların bulunduğu kısım.
Depremden sonra çoğu harabeye dönmüş evleriyle sokakları, evlerin arasında çömlek saklanan yerler, hediyelik eşya yapıp satanlar gibi yaşayan bir meydan…
Artık hava kararmaya başlamış, biz de yorulmuştuk. Mandala yapılışını da izlemeden yapamadık. Mandala kelimesi, Doğu dillerinde “enerjiyi saklayan kap” anlamına geliyormuş. Yani mandalayı yaparken ki hislerinizin, dileklerinizin bu mandala tarafından tutulduğuna inanılıyor. Mandala aslında bir çeşit meditasyon.
Mandala yapılışını da izledikten sonra şehirden çıktık. Otobüsten indiğimiz yerin karşısına geçerek gelen otobüsle tekrar dönüşe geçtik. Akşam trafiği olduğundan yol kilit vaziyetteydi, bizim İstanbul’u aratmadı yani.
Bir cevap yazın